DOLAR 34,6567
EURO 36,3201
ALTIN 2.939,09
BIST 9.636,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Per 14°C
Cum 16°C
Cts 14°C
Paz 13°C

Geçmişten Gelen İmece Kültürü, Bir Sosyal Girişimcilik, Ahilik…

27.09.2020
A+
A-

Günümüzdeki ticaret ve sanayi odalarının, kooperatifleşme, dernekleşme faaliyetlerinin başlangıcı olarak kabul edilebilecek, kültürümüzün ticari birlik, beraberlik hasletlerini yansıtan oluşum Ahilik’i ele alıyoruz bu sayımızda…

Ahiliğin Kuruluşu ve Selçuklu Hükümdarlığı

Ahilik, Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma teşkilâtıdır. Aslen Horasan kökenli olup Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir.

Orta Asya’da hüküm süren Oğuz Yabguluğu yıkılınca 1040 Oğuz Türkleri yavaş yavaş Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu’ya göç etmeye başladı. Ekseriyeti göçebe olan Oğuzlar, kopup geldikleri Orta Asya steplerine benzediği için daha çok Orta Anadolu kırsalını mesken olarak tercih ediyorlardı. Dolayısıyla Orta Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşması hızlı olurken, şehirlerde bu dönüşüm yavaştı. İslam dini de, yerleşik hayatı gerekli kılıyordu. İşte bu sebeple, göçebe Türkmenlerin İslâmlaşma sürecini hızlandırmak, Anadolu’yu Türk yurdu haline getirmek, şehirlerde yaşayan Rum ve Ermeni tacirleriyle rekabet edebilmek amacıyla ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle Ahi teşkilâtı Anadolu’da kuruldu. Kısacası Anadolu’da Ahiliğin şekillenmesi ve köylere kadar teşkilatlanması politik ve sosyo ekonomik bir gereklilik olmuştur.

Tarihimizdeki 1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun kapısının Türklere açılmasıyla birlikte, Türkler yoğun olarak Orta Asya’daki anayurtlarından Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. XIII. yüzyılda başlayan göç hareketinin içinde o dönemdeki Türk uygarlığının önemli merkezlerinden olan Buhara, Semerkant, Belh ve Merv’de faaliyet gösteren ciddi sayıda esnaf, sanatkâr ve tüccar kesimi de yer almıştır. Bu göç dalgasıyla Anadolu’ya gelen Türkler daha zengin, daha donanımlı ve daha kültürlü insanlardan oluşmaktaydı. Bu insanlar Anadolu’da yeni oluşan Türk toplumunun ekonomik, siyasi ve kültürel hayatına yön verecek kişileri olmuşlardır. Ahilik teşkilatı böyle bir ortamda XIII. yüzyılda Ahi Evran-ı Veli (1171-1261) tarafından Kırşehir’de kurulmuştur (Ersoy, 2012, s.172).

Ahilik sözcüğünün kökeni için iki ayrı yaklaşım vardır. İlk iddiaya göre kelime Arapça kökenlidir. Buna göre “Ahi” kelimesi Ahiyye’nin tekili olan “ah” kelimesine birinci tekil “ya”sı ilave olunarak “ahi” şeklinde telaffuz olunmuş halidir[1]. Bu fikre göre Ahi’nin sözlük manası “kardeşim” demektir. Bu iddianın güçlü yanı, Ahiliğin ilk olarak Araplarda Fütüvvet Teşkilatı adıyla çıkması, dolayısıyla Ahilik ile ilgili terimlerin Arapça olması gereğidir.

İkinci iddiaya göre Ahi kelimesi Türkçe Akı kelimesinin zamanla değişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Divânu Lügati’t-Türk’te akı Eli açık, koçak, selek, cömert, yiğit, delikanlı gibi manalar ifade etmektedir.

“Ahilik’in temel felsefesinde teşkilat üyelerinin vefalı, ahlaklı doğru, güvenir, işinin erbabı ve cömert olması beklenirdi. Günümüzdeki sanayi ve ticaret odalarının ilk adımı olan Ahilik birliğinde esnaf birlikleri, ustalar, kalfalar ve çıraklardan mevcuttur. Çıraklıktan itibaren birlik içinde yükselmek için mesleki ehliyet ve liyakat şartı aranmıştır. Mesleğini iyi öğrenmediği sürece çırakların dükkân açmalarına izin verilmemiştir. Esnaf ve dükkân sayıları, iş aletleri ve tezgâhlar sınırlandırılmış, ihtiyaca göre mal üretimi de esas alınmıştır. Sanat erbabı içinde en dürüst ve en çok saygıya değer olan yaşlı üyelerden biri, teşkilatın reisi kabul edilmiş ve kendisine Ahi denilmiştir. Bu üstatların iş, sanat ve esnaf üzerinde güçlü ve saygın etkileri olmuştur. Teşkilata girecek kimse ilk önce Fütüvvetnâmelerde belirtilen dini ve ahlaki emirlere uymak zorunluluğu bulunmaktaydı. Buna göre, teşkilat üyelerinde bulunması gereken vasıflar; vefa, doğruluk, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, doğru yola sevk etme, affetme, tövbe şeklinde sıralanmaktaydı. Yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren sebepler arasında sayılmaktaydı.

Ahilikte sosyal yardımlaşma ve dayanışma, kardeşlik anlayışının zorunlu bir gereği olarak görülmekteydi. Ahiliğin sosyal fonksiyonu, sosyal ahlaka dayanmaktaydı. Bu sosyal ahlak ilkeleri doğrultusunda ne birey topluma, ne de toplum bireye ezdirilmemekteydi.” (Türkeş, 2017, s41)

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ahilik

“Ahilerin, Osmanlı’ların kurulup gelişmesindeki rolü o derece büyük olmuştur ki, ilk askeri birlik yaya askerlerinin kıyafetleri bile ahilerin giyeceklerine benzetilmişti. I. Murat döneminde kurulan yeniçeri teşkilatının kıyafetinde Ahi başlığı kullanılıyordu. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan XVIII. yüzyıla kadar Ahi Birlikleri gelişmiş ve Türk iktisadi hayatında önemli bir rol oynamışlardır. Bu dönemde İstanbul’daki devlet büyüklerinden Anadolu’daki en fakir halkına kadar bütün ihtiyaçlar yerli malla karşılanıyordu. Her ahi belirli kalite ve miktarda mal kullanır, belirli üretim tekniklerine bağlı kalarak mal üretir ve imal ettiği eşyayı belirli fiyata satardı. Aksine davrananlar derhal cezalandırılırdı. Meslek adap ve erkânın yitirilmesine sebep olacak şekilde, üretimin geliştirilmesi ve fazla kâr sağlama gayelerine itibar edilmezdi. Sonuç olarak üretimde rekabet; daha fazla mal üretme şeklinde değil, daha mükemmel eser yapma şeklinde meydana gelmekteydi. Dahası üretim, daha çok mal tüketmek için değil, ihtiyaç kadar mal üretmek içindi (Ekinci, 1990, s.47-48).

Osmanlılar döneminde Anadolu’da mesleki gruplar da bulunmaktaydı. Fetih sonrası dağılan Bizans esnaf loncaları yerine zaten mevcut olan Türk tipi esnaf lonca sistemi, özellikle dini karakteristikleriyle, yerleştirilmiştir. Bu loncalar, Fatih tarafından kurulan yönetimin tamamlayıcıları olmuşlardır. Ayrıca geleneksel Bizans loncalarından geriye kalanlar da kullanılmıştır. Fatih, Türklerin kendi yeniliklerini kente götürürken, kendilerinden önce var olanı da tamamen ortadan kaldırmamıştır. Fakat Rum loncaları Osmanlı tarzını benimsemek zorunda kalmışlar ve Türk loncalarıyla aynı biçimde örgütlenmişlerdir. Daha sonra başkente yerleşen Yahudi zanaatkârlar da aynı yolu takip ettiler (Mantran, 1990, s.328-329).

Esnaf loncaları, hükümet tarafından çıkarılan mali, ekonomik ve toplumsal kararların uygulamalarını kolaylaştırmaktaydı. Esnaf loncası mensuplarının maddi çıkarlarını korumak için hükümet yetkilileriyle muhatap olan esnaf temsilcileri bulunmaktaydı. Lonca içindeki farklı meslek mensupları arasında dayanışma da bulunmaktaydı. Bu dayanışma, dürüst olmayan rekabeti yok etmeyi sağlayan ve hammaddelerin veya kente dışarıdan getirilen ürünlerin adil dağılımı sayesinde farklı mesleklerin icra edilebilmesini gözeten ve aynı zamanda hükümetle anlaşma halinde fiyat kontrolüne izin veren kurallar sayesinde tezahür etmektedir. Bu dayanışma esnaf mensuplarına hastalık veya maddi güçlük durumlarında destek sağlamaya yönelik tedbirlerde de tezahür etmektedir (Mantran, 1990, s.336-337).

  1. yüzyıl ile beraber Batı’da köklü değişimler yaşanmaya, Osmanlı pazarına Avrupa sanayi ürünleri girmeye başlamıştır. Bu gelişmelerin sonucunda Osmanlı üretim ilişkileri bozulmuş, Ahilik Teşkilatı da fonksiyonlarını kaybetmiştir. Ahilik Teşkilatının kaldırılmasıyla beraber, yerini doldurabilecek bir kuruluş geliştirilememiş olsa da benzer fonksiyonları karşılamak üzere bazı kurumlar oluşturulmuştur” (Türkeş, 2017, s43)

Ahilik Teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulunmuş, aynen Bektaşi ve Yeniçeri Ocaklarının olduğu gibi Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır. Aşıkpaşazade Derviş Ahmet, Osmanlı’nın kurulmasında etkin olan Dört unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilâtı’na mensup şeyhlerdir.

Ahi Teşkilâtı’nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. yüzyıla kadardır. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olmuştur. Din ayrımı gözetilmeden ortaya çıkan bu kuruluşa da gedik denmiştir. 1727 yılından itibaren rastladığımız bu kavram Türkçe bir kelime olup tekel veya imtiyaz anlamına gelmektedir. Kavram olarak “Osmanlı bünyesindeki esnaflığa ve sanatkârlığa girişi tetkik etmek” demektir. Yapı olarak ahilikten farklı olmamakla birlikte ömrü onun kadar uzun olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı Antlaşması’yla tekel idaresi ortadan kalkmış ve gedikler çözülmüştür.

“Osmanlı İmparatorluğu’nda 20. yüzyılın başında bile henüz sanayileşme yolunda ciddi kararlar alınmamıştır. Devletin, özellikle sarayın ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için kurduğu birkaç fabrikadan ve ülkede yabancı sermayenin kurduğu küçük ölçekli ve az sayıda sınai tesisten başka, sınai faaliyet yoktu. Devlet sermayesiyle 1810 yılında kurulan ve askeri kundura, çizme, palaska, fişeklik gibi malları imal eden Beykoz Tesislerinden sonra, 1835’te çuha, fes, battaniye imal etmek üzere İstanbul’da Feshane Tesisleri kurulmuştur. Kadife, ipekli kumaş, saten ve tafta üretmek için 1845’ te Hereke fabrikası tesis edilmiştir. Yine devlet eliyle 1850’de pamuklu dokuma ürünleri imal etmek üzere, İstanbul Bakırköy Bez fabrikası faaliyete geçirilmiştir. Son olarak 1892’ de Yıldız Çini Fabrikası kurulmuştur. Bu büyük tesisler, Cumhuriyet’ten sonra da faaliyetlerine devam etmişlerdir (Aşkın ve ark., 2011, s.64).

1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte ülkenin kavuştuğu özgürlük havası içinde hem ticari hem de sanayi alanında bir canlanma meydana gelmiştir. Müslüman Türkler, gerçek anlamda ekonomik faaliyetlerle ancak 2. Meşrutiyetten sonra ilgilenmeye başlamışlardır (Tokgöz, 2001, s.8). Sanayiyi diriltmek için 1913’de “Teşviki Sanayi Muvakkatı” çıkarılmıştır. Bu kanuna göre bazı önemli sanayi firmalarına fabrika toprağı verme, vergi bağışıklığı sağlama, taşıma indirimleri, üretim primleri, devlet kurumlarını zorunlu alıcı kılma gibi teşvik tedbirleri kabul edilmişti. Bu kanunun genel amacı, sermaye birikimini artırmak ve özel girişim eliyle sanayileşmeyi sağlamaktır (Gödek, 1994, s.20).”

(Türkeş, 2017, s43)

Ahilik Yapısı

Ahi olmak ve peştemal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir:

  • Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
  • Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülâyemet kapısını açmak
  • Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
  • Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
  • Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak
  • Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak
  • Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak

Çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, (kasaplar), hırsızlar, dellallar, vergi memurları, vurguncular örgüte katılamaz.

Kadınlar, Ahiliğin “kadınlar kolu” olarak adlandırabileceğimiz Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilatına üye olmuşlardır.

Ahilik teşkilâtı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:

  • Yiğit
  • Yamak
  • Çırak
  • Kalfa
  • Usta
  • Ahi
  • Halife
  • Şeyh
  • Şeyh-ül Meşayıh

Ahilik, Galip Demir’e göre, “Türkler’in Rönesansı”dır. Veysi Erken’e göre, Ahilik ve kurum düzeni bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, “Toplumsal sorumluluk, Hizmette mükemmellik, Dürüstlük ve doğruluk, Ortak yaşama” ile örnek bir ‘yatay örgütlenme’ toplum hareketi şekilendiriyor. Erken, Ahiliğin bu yönüyle, 2000’li yıllar için bile ileri bir örgütlenme modeli sunduğunu kaydediyor.

Ahilik töreleri yaygın Türkçe deyimlere dönüşmüşlerdir. Örnek olarak “pabucunu dama atmak” sözü ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Bir yandan da artık ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmeyeceğini ortaya koyar bu deyim.

Ahilikte sanatkârlar gündüzleri işyerlerinde 4 aşamadan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlakî ve felsefî eğitim görürlermiş.

Kırşehir’de kabri bulunan Ahi Evran’ın kurduğu bu teşkilatla ilgili Ahilik geleneğinin unutulmaması için Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odaları tarafından bazı şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı. Savaş, afet vs. kötü durumlarda da kuruma üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu. Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik teşkilâtını destekleyerek gelişmesini istemişlerdir.

Ahilikte Seçim ve Yönetim

Bu birliklerin idaresine sorumluluk alacaklar, seçimle iş başına gelirlerdi. Her esnaf dalındaki idarecilerin seçilmesinde ancak o meslekteki ustaların rey kullanma hakkı vardı. Bu ustalar Ahi Baba ve idare heyetini seçerken her birisi için ayrı oy kullanıyorlardı. Daha önce de belirtildiği üzere yürütme yetkisi Esnaf Şeyhi`ne aittir. Esnaf Şeyhliği’ne aday olmak isteyenlerde aranan hususiyetler şunlardır:

1- O meslek kolunda usta olarak çalışıyor olmak

2-En az üç usta yetiştirmiş olmak

3-İyi hali bulunmak ve mahkûmiyeti bulunmamak

Daha önce görevden el çektirilmiş olan esnaf şeyhi seçim mahalline gelemezdi. Eğer, “Esnaf Şeyhi” vefat ederse, bir gün sonra yenisi için seçim yapılırdı. Aynı zamanda idare heyeti seçimi de yapılırdı (Çevik, 1986: 44). Göreve yeni başlayan esnaf şeyhi, yönetim kuruluyla beraber istişarede bulunur. Sonucu da büyük meclise bildirilip esnafa ilan ederdi. Bundan başka büyük meclis ise aralarından birini Ahi Baba Vekilliğine getirip, kendisine itaat ederlerdi. Eğer bu kimse teşkilatın kurallarına sadık kalırsa, bu görevini ömür boyu devam ettirebilecektir. Bu yapılan seçimin adil olabilmesini sağlamak için de müftü ve kadı seçimlerin yapıldığı yere gelirlerdi. Ahi Baba vekilliğine getirilen kimseler, manevi olarak bağlı oldukları Kırşehir Ahi Evran postnişince de onaylanmaları lazımdı

Bu birlikler içinde sıkı bir denetim vardı. Bu üyelerin meslek etiğine uygun tutum ve davranış içinde bulunup bulunmadıkları, birlik yöneticileri tarafından sıkı bir biçimde bulunup bulunmadıkları, kurallar uygun hareket etmeyenler diğer insanlara örnek ve ibret olacak şekilde şiddetle cezalandırıldı. Denetimin sağlıklı olabilmesi ve bundan dolayı Ahi ahlak ve kurallarının korunması gayesiyle herkesin şikâyet edebilmesi mümkün kılınmaktaydı. Kurallar uygun hareket etmeyen Ahi birliği üyeleri aleyhine herkes tarafından dava açılabilmekteydi (Ekinci, 1991: 47).

 

KAYNAKLAR

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahilik

Türkeş, N. (2017). Yüksek Lisans Tezi “Türkiye’de Sosyal Girişimciliğin Gelişimi Ve Bir Örnek Olarak İhsan Doğramacı” 16 11 37 113

Ersoy, E. (2012). Geçmişten Günümüze Türk Toplumunun Yaşayan Mimarları: Ahiler. Türk Dünyası Araştırmaları, 201, s.171-184. Bizi sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.

İŞTEİLHAM
REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
%d blogcu bunu beğendi: