Yaşlanmak mı Yaş Almak mı?
Bir sene daha bitiyor. Yaşlarımız bir sene daha büyüyor. Hayatın gerçeği elbette, ruhu kaplayan fiziğimiz, bedenimiz biraz daha yıpranıyor. Peki bu yıpranmayı ne kadar yavaşlatabiliyoruz? Elbette bir çok kozmetik ürünler sayabiliriz kullandığımız, ya da bir çok sebze, meyve. Bunların dışında, ruhumuzu dinç tutarak, bedenimizi saat gibi çalıştırarak da yaşlanmayı yaş almaya çevirebilir miyiz?
Kırkların ortalarına yaklaşan ben, yaşlanma ve yaş alma arasındaki farkı düşünürüm bazen. Kendimin, bu yazdıklarımın neresinde kaldığımı da gözlemlerim. İşim gereği, sürekli iş seyahatleri yapmak zorunda kalıyorum. Bazen direksiyon başında, bazen de ülkenin bir ucundan diğerine aktarma uçak seyahatleri ile gerçekleşiyor bu gezilerim. Tabii ki, böylesine yoğun koşuşturmaca içerisinde, uyku ve beslenme dengesine riayet etmem neredeyse imkânsız bir hal alıyor. Peki ben naçizane, nasıl mücadele ediyorum bu yıpranma ile?
Öncelikle, kesinlikle sık ve az yemeye çalışıyorum. Yaşıma ve bedenime aşırı gelecek beslenme tarzlarından uzak duruyorum. Çok şekerli, çok etli ve çok hamurlu, yağlı yiyecekler, bedenime yük oluşturmasının yanı sıra, ruhen de kendimi yorgun ve sıkıntılı hissetmeme neden oluyor. Hal böyle olunca, ağırlıklı sebze yemeklerinden oluşan yemek tercihim ile daha hareketli ve daha zinde kalabiliyorum.
Bunlara paralel olarak, zararlı maddeler ve alışkanlıklardan uzak durmak da, bizlerin yaşam kalitesini artıracak bir önlemdir. Sigara, alkol, uyuşturucu, kumar gibi alışkanlıklar, bireyleri yıkıma götürecektir. Basit bir örnek vermek gerekirse, “Yak bir sigara!” ile geçirilen dumanlı molalar, yıllar geçtikten sonra, belki bir akciğer hastalığı olarak bize dönecek ve bizi hızla ölüme götürürken, sevdiklerimize de senelerce işkence etmiş olacağız.
Bedenimizin asgariden ihtiyaçları kadar yiyebilmek, zararlı alışkanlıklardan kaçınmak işin organik kısmı, asıl ayakta ve zinde kalabilmek, manevi huzur, iyimserlik ve hiç bitmeyen umut kaynakları ile oluyor. Bu üçünü de bulabiliyor olmamın temel nedenlerinden biri de düzenli bir aile yaşantısı. Anlatımları ile ve konuşarak hayatını kazanan biri için, kafasında ailevi sıkıntıları ne kadar az yer alırsa, işine o kadar iyi konsantre olabilir. Sizi anlayabilen ve yoğun temponuzda size destek olan, işlerinizi kolaylaştıran anlayışlı bir eş, çocuklar, anne, baba, kardeşler o kadar önemli ki. Sizin de onların fedakârlıklarına karşı onlara daha iyi bir hayat sunabilme isteğiniz işinize, kendinizi geliştirmenize, diyaloglarınıza, hedeflerinize, kısacası yaşamınıza yansıyor. Bu da başarıyı tetikleyen bir döngü haline geliyor.
Manevi huzur dedim ya, bu huzur bir gün olur, ertesi gün olmaz diye bir şey mümkün değildir. Ya kendinizle barışık ve huzurlusunuzdur, ya da hep huzursuz ve endişelisinizdir ki bu da sizi gergin yapar. Bu maneviyatı da, inancınızın kuvveti destekleyecektir. Siz, yaşamınızda, karşılaştığınız problemlere karşı elinizden gelen çözümleri ve o çözümleri sağlayacak alt yapıyı hazırlarsınız, gerisini Yaradan’a bırakırsınız. İnsanın kendini güvendiğine bırakması ne kadar güzel ve rahatlatıcıdır. Yüce planlayıcıya bırakabilmeli insan, elinden geleni yaptıktan sonra. Bunu şiar edinirseniz hayatınızda, o zaman, başınıza gelen her şeyin aslında sizin hayrınıza olduğuna inanmaya başlarsınız. Bu da sizi yıpratacak, gerginlik, anksiyete ve endişe hallerini azaltır, sizi daha zinde ve olumlu yapar.
Yediklerimize dikkat ettik, zararlı alışkanlıklardan uzak durduk, aile yaşantımızı düzenli kıldık ve inanç yapımızı, bize huzur getirecek şekilde inşa ettik. Bütün bunların yanında dört ana tema beni ayakta tutuyor.
Bunlardan birincisi, insanın sevdiği işi yapması. İsterseniz büyük bir holdingde CEO olun, eğer sabah işe giderken, ayaklarınız geri geri gidiyorsa ne yapıp ne edip, iş yaşamınızı değiştirmeniz gerekmektedir. Çoğumuz sevmediğimiz işlere, gelir seviyesi nedeniyle katlanabiliyor ve maddi hesaplamalarda, o stresin bizden götürdüklerini hiç görmüyoruz. Eğer profesyonel işi insanın hobisi ise, insan o zaman yaşadığını hissediyor ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurabiliyor.
İkincisi ise, iyilik yapma. Bir sokak hayvanını beslemek, bir öğrenciye burs vermek, yalnız yaşayan bir yaşlının evini tamir ettirmek ya da elimizden geliyorsa, kendimizin yapması, daha bir sürü sayılabilecek örnek bizi rahatlatacak, mutluluk verecek şeyler. İyilik tebessümle gelir ve tebessüm ile dağıtılır.
Üçüncüsü spor yapma. Hiç bir şey yapamıyorsanız, hafta sonu uzun yürüyüşler yapın. Sevdiğiniz müzikler eşliğinde, ya da sevdiğiniz insanlarla, bir sahil ya da bir orman yürüyüşü. Size bol bol düşünme ve üstesinden gelemediğiniz olaylara karşı olumlu yaklaşım olanağı sunacaktır.
Ve sonuncusu ise, kendimizi sürekli geliştirme. Yaşımız kaç olursa olsun, kitap okumak, yazmak, bir yabancı dil öğrenmek, bir el sanatı öğrenmek, bir müzik aleti çalmayı öğrenmek, hepsi de bizi tazeleyecek şeyler.
Bütün bu aktiviteleri gerçekleştirirken ya da gerçekleştirdikten sonra edineceğimiz kaliteli sosyal çevre, katılacağımız etkinlikler, kültür faaliyetleri de bizi genç ve zinde tutacak bir çatı oluşturacaktır bütün bu çabalarımıza.
Süzün özü, yeni bir seneye girerken, hepimiz sorgulayalım, yaş mı aldık yaşlandık mı? Sizlere şimdiden sağlık, mutluluk ve huzur dolu sevdikleriniz ile beraber nice seneler diliyorum. İş yoğunluğumdan ötürü yazılarıma kısa bir ara vereceğim. Tekrar beraber olabilmek dileğiyle iyi seneler. Bizi sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.