DOLAR 32,5619
EURO 34,8545
ALTIN 2.434,35
BIST 9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Az Bulutlu
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Per 20°C
Cum 20°C
Cts 18°C
Paz 19°C

Sebzelerin Frekansından Nasıl faydalanabiliriz? / Aslıhan Aktaş Yazıyor…

06.12.2020
A+
A-

Aslıhan Aktaş

Sebzeler de klorofil vardır. Ve bitkinin içindeki oksijen klorofildedir. Yani bitki kendi besinini üretmek için fotosentez yapıyor. Karbondioksit, su ile ışık eşliğinde tepkimeye girip besin ve oksijeni oluşturuyor. Bunlarda bitkinin klorofilinde. Biz sebzeyi pişirince klorofili de yok ederiz. O nedenle sebzeleri yüksek ısıda pişirmek yerine buhar ve haşlama yapın bu da klorofili düşürüyor ama daha sağlıklı en azından. Ayrıca sebze pişince ORAC (serbest radikalleri emme yetisi) değeri düşüyor. Antioksidan kapasitesi yani. Bu ne demek, bitki içinde saklı güneş enerjisi, foton enerjisi, elektron, iletkenlik, hareket… Besin çiğ ise daha çok klorofil, daha çok foton enerjisi, daha çok elektron, daha çok antioksidan, daha çok alkali demektir. Örneğin, frekans ne kadar yüksek ise enerji o kadar fazladır ya o zaman kırmızının frekansı düşük, morun yüksek olduğundan mor gıdalar daha fazla elektron içerir demektir. Pancar, şalgam, patlıcan, böğürtlen, mor lahana, mürdüm eriği… bol elektron içerir. İnanın bir şeye iyi gelen her şeye iyi gelir.

 

Beslenmemizde Yağ Tüketimi

Yağlar çok önemli. Madem enerji mitokondride üretiliyor o zaman hücre zarının alkali olması, geçirgen, kaygan olması gerekir. En hızlı iletişim beyin hücrelerinde olduğuna göre. En çok beyin hücre zarında yağ vardır. O zaman hücre onarmaya mitokondri ve zardan başlanmalı. Omega 3, hindistan cevizi yağı, susam yağı, tohum yağları, badem ceviz, tereyağı bolca tüketmeliyiz. 1 şeker 36 ATP üretirken, 1 yağ 129 ATP üretir. Hücreler bio foton emisyonu yaparlar. Omega 3 yağları ışığı fotondan elektrona  dönüştürür. D vitamini yağda çözünen bir vitamin olduğundan, suda çözünemez. Yağ olmayınca da D vitamini vücutta olsa bile işe yaramaz. D vitamini yağda çözünmüş ise ışığı tutar ve cildiniz ışıl ışıl olur; “cilt lekeniz varsa D vitamini eksikliği” var demektir. O zaman kullandığımız kremlerde de elektronca zengin yani antioksidan özelliği zengin krem ve yağlar ile cildimizi beslemeliyiz.

Ayrıca, omega 3 eklemlerin içinde bulunan sıvıların salgılanması, kıkırdak, eklem bağı ve eklem kapsülünün esnekliği içinde çok önemli temel yağdır. Kemiklerin yapımı için gerekli minerallerin bir yerden diğer yere taşınmasını sağlar. Eklemlerdeki irritasyon ve enflamatuar reaksiyonları da önler, iyileştirir, eklem ağrılarını hem önler hem de ilerleyen dönemde yok eder. Eklemler bedenin bilyasıdır, işlevlerini yerine getirmesi için yağlanması gerekir. Köy tereyağı, soğuk sıkım zeytinyağı, susam yağı, hindistan cevizi yağı, omega 3 bol bol tüketin.

Yaş ilerledikçe cilt kuruyor ya özellikle susam yağını cildinize banyodan sonra ovarak masaj yaparak yedirin. Molekül boyutu çok küçük olduğu için susam deriden kemiğe kadar işler. Ancak bunları kullanırken trans yağda kullanırsanız yaptığınız işlemler direk çöpe gider. Bunun sebebi, Trans yağlar yani sıvı yağın hidrojen ile yani proton yani radikal ile doyurulması ile elde edildiğinden vücuda direk radikal aldığın için, trans yağ hücre duvarına yapışır ve sağlıklı yağların hücre içine alınmasını engeller. Bu da yetmezmiş gibi oksijenin de hücreye girişine kota koyar. Hücrenin solunumu engellenince de biz henüz farkında olmadan hücresel düzeyde hastalıklar yavaş yavaş başlar.

Ne yersek yiyelim hepsi mitokondride oksijenle yanarak enerji açığa çıkarır. İşlenmiş tüm gıdalar, şeker kanın asitliğini arttırarak eritrosite yani alyuvarlara zarar verir. Demir eksikliği, folik asit eksikliği, B12 eksikliği eritrositlerin yapısını bozar ve oksijenin hücreye iletilmesi sekteye uğrar. Şeker hastalarının yaralarının iyileşmemesinin nedeni de, kan asidik olduğundan oksijen yıpranmış eritrosite tutunamaz ve akışkan olmayan kan yaranın ilacı olan oksijeni taşıyamaz.

 

Damar Sağlığı ve Kolestrol

Damar sağlığı da önemli, çünkü beynimiz vücut ağırlığımızın % 2 sini oluşturur ama kanın % 20 sini beyin kullanır. Beynin iyi çalışabilmesi için nöronlarda ortalama 7 bine yakın mitokondri vardır. Yani enerji açığa çıkması için çok oksijene ihtiyaç vardır. Kalbimizde ve beynimizde iletim elektriksel olduğu için elektron ve iyi yağlar çok önemli.

Nefes alma kapasitesimizi arttırdığımızda akciğerdeki kana oksijen veren tüm alveolleri etkin hale getiririz ve oksijen damarlara iletilir. Ancak iyi bir iletim için, yani SOLUNUMUN gerçekleşmesi için kanın akışkan, kan damarlarının geniş olması lâzım. Kanda asit yükü artınca damarın iç çeperi hasar görmeye başlar, yani serbest radikal ihtiyacı olan elektronu damardan alıp damarı tahrip etmeye başar, bu sırada otonom sistem karaciğerden bir yağ hücresi olan kolesterolü damarlara gönderir. Kolesterol vücudumuzun ürettiği en önemli antioksidandır. Yüksek kan şekerinin ve yüksek toksik etkilerini ortadan kaldırmak için vücudun tüm hücreleri tarafından üretilir. Kolesterol hücre duvarını depreme karşı koruyan kolon gibidir. İnsülin ve şeker metabolizması bozulunca kolesterol yükselir. İşlenmiş gıda vücuda girer girmez şeker yükselir aşırı miktarda insülin salgılanır. Açıkçası insülinin ana görevi glikozun hücreye girmesini sağlayarak kan şekerini düşürme, 2’ci görevi kanda serbest dolaşan fazla glikozun toksik etkileri hücreye zarar vermesin diye dolaşımdan uzaklaştırmaktır; glikozu glikojene çevirip karaciğere depo eder, fazlasını da trigliseri de çevirip yağ olarak depo eder. Normal şartlarda glükagon ve leptin hormonları da insülin ile birlikte çalışır. Depo edilen glikojeni glükagon karaciğerden kana glukoza çevirerek, leptin ise yağ hücrelerine depo edilmiş trigliseritlerin glikoza dönüşmesini sağlar ve bedenin enerji ihtiyacı depodan sağlanır. Anabolik katabolik olayı. (Üretim kullanım)

Sağlıklı protein ve gıdalar tüketildiğinde kanda şeker yavaş yavaş yükselir ve dengeli miktarda insülin salgılanırken, sağlıklı yağlar kan şekerini yükseltmediği için insülin salgılanmaz, unutmayalım.

Kolesterolde 2 çeşit lipoprotein ile damara taşınır. LDL ve HDL yağ proteinleri. Bunlardan LDL üzerindeki kolesterol doymamış yağ olduğu için damardaki eksilen elektron boşluğunu kendinden vererek kapatır, ama o sırada 1 elektron kaybettiği için kandaki kalsiyum, LDL ye ve ikisi birlikte damar duvarına yapışarak plakalar oluştururlar. Damarlar daralmaya başlar. Yani serbest radikal damarı yemesin diye LDL üzerindeki kolesterol ve kalsiyum ile bariyer oluşturur. HDL doymuş yağ olduğu için vücuttaki fazla kolesterolü atar. Ancak kolesterol radikal fazlalığından damara yapışmış olduğundan, damarlar da daralma var ise omega 3 yağları desteği alınabilir.

Eritrositlerin hücre zarı omega 3 ile sarılıdır. Eğer eksik olursa eritrosit üzerinde voltaj değişir ve tüm eritrositler birbirini çekerek kümelenir ve kanın akışını azaltırlar. Ayrıca ginko biloba desteği önemli, çünkü ginko kanı sulandırarak akışkanlığı artırtır. Aynı şeyi aspirinde yapar. Günde 1 aspirin kan akışı ve oksijenin iletimini kolaylaştırır. Bedende bulunan toksinleri yada serbest radikalleri nötralize eden yani  “Elektrona mı ihtiyacın var, hücreye, çekirdeğine, DNA’ya zarar verme, ben sana kendi elektronumu vereyim” diyor ve o zararlı serbest radikalleri tek tek avlıyor. Bedende biriken tüm ağır metalleri, özellikle sigara dumanında inanılmaz serbest radikal var. Glutatyon bunlarla mücadele ediyor. Ayrıca glutatyon kasları destekler.

Kalp kası hücrelerden oluşmuştur, mitokondri sayısı arttıkça Glutatyon üretimi de artar. Glutatyon,  master antioksidandır. Tüm antioksidanlar glutatyona yardım ederler. Yıllar içinde üretimi az uyku, sigara, alkol, kötü beslenme ile üretimi azalmakta. Glutatyon eksikliği kolajen kaybını hızlandırır. Damar sağlığı için potasyum çok önemli. Potasyum azalınca kalp ritmi azalır, damarlar daralır. Kayısı, muz, bakliyat potasyum kaynağıdır. Kabızlık ilaçları ve idrar söktürücüler potasyumu vücuttan atar. Dolaşımın iyi olması için kanda elektrolitik akımın olması yani himalaya tuzu kullanın. Coenzim Q10 kalp, kas, beyin madem çok çalışıyor, çok hücresi ve mitokondrisi var enerji için bunlar yağları kullanıyor. Yağ yakımının çok olduğu yerlerde CoQ10 mitokondriyi koruyan antioksidandır.

Vücutta tüm hücreler elektron, foton ve elektromanyetik alan üzerinden haberleşir. Bedende doğru akım yani elektronun fazla olduğu yerden az yere akım olur. Ortam müsait ise elektrik voltajı da idealdir. Elektron mitokondri iç zarına akar, iletkenlik bu zardaki yağlar ile sayesinde olur. Zar kötü ise iletkenlik yoktur. Tüm hücreler elektrik hızından daha hızlı bir şekilde birbirleri ile haberleşirken, üzerinde voltajın azalması haberleşmeyi yavaşlatır.

  Bizi sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.

İŞTEİLHAM
REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
%d blogcu bunu beğendi: