DOLAR 32,5998
EURO 34,7797
ALTIN 2.496,69
BIST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 14°C
Yağmurlu
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 23°C
Sal 22°C

Hayatını Hastalarına Adamış Gönlü Zengin Bir Doktor: Dr: Nejat ALTINTAŞ

27.08.2019
A+
A-

Tıp doktorluğunu yenilikçilik ile birleştirirken, öncüsü olduğu teknolojik tedavi yöntemlerinin, devlet korumasında yapılıp, halkın mağdur olmaması için çaba sarf eden ve başarılı olan, manevi olarak gelişime inanan, binlerce hastanın umut ışığı Doç. Dr. Nejat Altıntaş, bizi kırmayarak sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.

Türkiye’de tedavilerine yüz binlerce liralar harcamak zorunda kalan göğüs hastaları için umut oldu. Londra’daki düzenini bozdu ve anavatanına, Türkiye’ye döndü. Yüksek maliyetli tedavilerin yerine, öncüsü olduğu teknolojik tedavi yöntemlerini SGK kapsamına getirmek için mücadeleye başladı. Şu anda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapan ve NKÜ Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliğine atanan Doç. Dr. Nejat Altıntaş, meslektaşlarına örnek oluyor.

Doç, Dr. Altıntaş, ülkemizde çok maliyetli hastalıkların devlet hastanelerinde SGK kapsamında tedavi edilebilmesi konusunda yaptığı çalışmalarla dikkat çekiyor. Hastalarının yaşam kalitesini yükseltmek adına ciddi çalışmalar yapan Doç. Dr. Altıntaş, sorularımızı yanıtladı. Türk Tıp tarihine önemli katkılar sağlayan Doç. Dr. Altıntaş, hayatını İş’te İlham’a şöyle anlattı:

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ankara TED Koleji Mezunuyum. Daha sonra, Türkiye 7.si olarak Hacettepe Tıp Fakültesini kazandım. Hacettepe Tıp Fakültesini bitirdikten sonra ihtisasımı İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesinde yaptım. Süreyyapaşa Hastanesinden sonra, eski SSK Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göğüs Hastalıkları Doktoru olarak çalıştım. Daha sonra ilk olarak 2008 yılında İngiltere’ye Royal Brompton Hastanesine gittim. Royal Brompton Hastanesi’nde gözlemci doktor olarak çalıştım. Oradan geldikten sonra, 2009 yılında tekrar İngiltere’de Leeds ‘e  gittim. Leeds’ de Saint James University Hospital’da gözlemci doktor olarak çalıştım. Bunların sonrasında 2010 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gittim. Harvard Tıp Fakültesinde, uyku hastalıkları ihtisası yaptım. Bu şekilde ikinci kez uzmanlık yapmış oldum. Hem Uyku uzmanıyım hem de Göğüs Hastalıkları Astım Alerji Uzmanıyım. Harvard’ı bitirdikten sonra Pittzburgh’a geldim. University of Pittzburgh Medical Center’da öğretim görevlisi olarak çalıştım. Aynı zamanda çalışmalar yaptım. Daha sonra, oradan İtalya’ya geldim. Roma Üniversitesi’nde Toscana Bursu ile çalıştım. Sonra bir kez daha Londra’ya gittim.  Londra’da Imperial College’de hücre üzerine çalıştım. Daha sonra, 2014 sonunda, 2015’te Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde, bir devlet üniversitesinde çalışmaya başladım. Özel’de çalışmayı istemediğim için, devlet üniversitesi olarak Namık Kemal Üniversitesi’ne başvurdum.

 

Hem akademik hem mesleki kariyeriniz oldukça parlak ve başarılı. Öncelikle sizi tebrik ediyoruz. Dikkatimizi çeken şu oldu, bu kadar başarılı olduktan sonra, bir çok profesyonel gibi neden özel sağlık sektörünü tercih etmediniz? Gençlere ilham vermesi açısından bu tercihinizin nedenini sormak isteriz.

Mutluluk bize doğuştan gelen bir şey değil. Sonradan öğreniliyor. Yani doğduğunuz andan itibaren nefes alma öğretiniz var, bunu biliyorsunuz ve kimse size nefes almayı öğretmiyor. Ya da bir yere baktığınızda görmeyi kimse öğretmiyor. Ama mutluluk öğle değil. Bisiklete binmek gibi öğrenilmesi gereken bir şey. Bu sizin iç dünyanız ile alakalı. Herkese göre değişir ama benim kendi tanımım, benim anladığım mutluluk, “Ne bekliyorsun? Ne buluyorsun?” Benim ilgimi çektiği için değil ama örnek vermek için diyelim ki, boğazdan yirmi milyonluk bir ev istiyorsun, paran yetmemiş on beş milyonun var. Ama o para ile gidip başka lüks bir semtten ev almışsın. Şimdi sen mutsuz olursun. Niye? Çünkü kafanı taktığın şey illa ki boğazdan yirmi milyonluk ev almak. Onu alamadığın için hem mutsuz olursun hem de istediğini alamadığın için fakir olursun. Ama öbür taraftan dönüp kendine bir bakabilsen, on beş milyonluk ev alarak, ülkenin yüzde üçlük mutlu bir azınlık sınıfının içine girmişsin. Dolayısı ile hayattan neyi istiyorsun? Seni ne mutlu ediyor, ne bekliyorsun, bunun karşılığında ne buluyorsun?. Bizim mutluluğumuzun tarifi bu. Şimdi benim için, benim hayata bakışımda, beni mutlu eden öyle fazla maddi şey yoktur. Arabamın markası şu olsun, evim şurada burada olsun diye bakmıyorum hayata. Çünkü insanların hayatındaki eşyalar, fazlalaşmaya başladığında, ruhları da kalabalıklaşmaya başlıyor.  Dolayısıyla ruhu sadeleştirmek lazım. Mesela insanlar ABD’de yüz tane eşya ile nasıl idare edebiliriz bunu düşünüyorlar. Çünkü sizin aslında bunlar sizi daha fazla mutlu ediyor. Ne kadar fazla eşyadan arınırsanız o kadar mutlu oluyorsunuz. Beni mutlu eden şey ne?  Bir hastayı tedavi ettiğim zaman, hasta bana “Allah razı olsun.” Dediği zaman, ya da hangi inanıştaysa kendince dua ettiği zaman, ki ben bir üniversite mezunu olduğuma göre, (biliyorsunuz universal evrensel demek) dolayısı ile ben evrensel bir insan isem, evrensel insanlıkta kimden ne gelirse, onu kabul etmek lazım. Onun size olan şükranını kabul etmek gerek. Yeryüzünde Allah’ın eli olmak. Yani bu meslekte siz onun şifacı eli oluyorsunuz, bunu karşı tarafa hissettiriyorsunuz. Dolayısı ile bunu yaptığınız zaman, o artık sizin mesleğiniz değil, mutluluğunuz oluyor. Ben hayata “Sabah sekizde işe gideyim, lanet olsun akşam beş olsun da eve gideyim” diye bakmıyorum. Benim için hayat, o işten hobi gibi zevk almaktan geçiyor. Nasıl bisiklete binmek ya da fotoğraf çekmek bir hobi ise, benim için de hobi  hastayı muayene etmek. Mesela bana soruyorlar. “Hocam sen hiç deniz kenarına gidip yatmıyor musun?” diyorlar. Ben hayatım boyunca deniz kenarına gidip bir kere yatmış biri değilim. Çünkü zevk almıyorum. Bana “Bu tempoda yorulmuyor musun?” diye soruyorlar.  Asıl ben o şekilde yatarsam yorulurum tam tersi. Orada kafam karışıyor. Ama ben burada hasta ile meşgul olduğum zaman, kendi mesleğimi yaptığım zaman, kitap okuduğum zaman, yeni makaleler, tedavi şekillerini okuduğum zaman bunlar beni daha çok dinlendirip mutlu ediyor.

 

Peki bu yoğun ama bir o kadar da kutsal koşuşuturmacanızda kendinize nasıl bakıyorsunuz. Gördüğümüz kadarı ile oldukça fit ve kendisine dikkat eden örnek bir doktorsunuz. Günleriniz nasıl geçiyor?

Teşekkür ederim. Şöyle yapıyorum. Haftada mutlaka üç gün fitnessa gidiyorum. İki günde, havalar çok sıcaksa, devlet üniversitesi olan Namık Kemal Üniversitesi’nin kürek takımı ile, yani üniversitedeki çocuklar ile beraber kürek çekiyoruz. Avustralya kürek takımı bir kano vermiş onla kürek çekiyoruz, fazla para da harcamadık. Ama havalar biraz daha iyiyse, bisikletçilik yapıyoruz. Uzun mesafeleri bisiklet ile gidip geliyoruz. 3 gün fitness, iki günde diğer aerobik sporlar yapıyorum. Her akşam da mutlaka yarım saat ya piyano ya da gitar çalıyorum. Bana huzur veriyor. İnsan stres olduğu zaman boyun kasları sertleşir. Ben piyano ve gitar çaldıktan sonra, oraların gevşediğini ve nefesimin daha düzeldiğini fark ediyorum.

İki çeşit medyaya çıkarsınız. Bir üretim vardır onu anlatmak istersiniz. Bir çeşit insan vardır ki, medyaya çıkmak istemez, o o şekilde daha mutludur. Onu medyaya çıkarttığınız zaman mutsuz olur. Bir grup insan da vardır ki, “Ben özel sektörde çalışıyorum, beni tanısınlar, bana gelsinler” amacı güder. Ben devlet üniversitesinde çalışıyorum, yaptığım işleri anlatmanın bana bir maddi getirisi yoktur ama şu var, televizyonlarda, basında, konu ile alakasız, adı doktor bile olsa insanları yanlış bilgilendiren yanlış bilgiler veren birçok doktor var. Onları düzeltmek için insanlara daha doğru bilgiyi karşılıksız bir şekilde verebilmek amacındayım.

 

Doğru bildiğimiz yanlışlar

Bu şekilde, yer edindikçe daha fazla bilgi aktarmaya devam edeceğim. Örneğin birisi kalkıp “Yumurta yiyin, yumurta çok iyi geliyor” diyor.  Tamam bunu diyebilirsin de, bunu neye dayanarak diyorsun? “Hastama verdim yedi, iyi geldi” gibi şeyler diyebiliyorlar. Tıpta ve bilimde böyle bir şey olmaz. Şöyle olur; aynı hastalık grubundan 2000 adet hasta alırsınız,  1000 tanesine yumurta yedirirsiniz, diğer 1000 tanesine yedirmezsiniz. 5 yıl sonra da hakikaten yumurta yiyenlerin damarlarında tıkanıklık var mı ona bakarsınız. Buna bakmadan, “benim hastam yemişti, komşum yemişti, çok iyi gelmişti” diyerek bir tedavi ve tıp alanı yok. Böyle bir ilim bilim de yok. Dolayısı ile, tabii programlarda da konukların verdiği bilgilerde de tezatlar ortaya çıkabiliyor. Birisi bir bitki ömrü uzatıyor diyor, ama o bitkinin en çok tüketildiği coğrafyada ortalama ömür kırk sene. İşte bunu yayında soramıyorsunuz. Hem de tam tersi, ortalama ömrü uzun olan ülkelerde ise, zerdeçal hiç tüketilmiyor. Yani mantıksızlık, bilen insanın gözünde iki dakikada önümüze dökülüyor. Yine KOAH için de bu tür söylemler olabiliyor. Mesela tıp bilimi için, araştırıp doğruyu bulabilmek için hayvan deneklerden faydalanırız. Fareleri araştırmalar için ilgili hastalıklara tabi tutarız ve tedavi edici ilaç maddelerini deneriz. İddia edilen bu maddeleri bu deneklerde deneyerek somut sonuçlar üzerinden konuşuruz.

 

Hem sizin mesleğinizde, hem diğer mesleklerde, aynı eğitim alınmasına rağmen farklı bakış açıları gelebiliyor. Bu noktada, ülkemizdeki potansiyel tıp doktur adaylarının genel durumunu nasıl görüyorsunuz? Gençler daha çok manevi doygunluk mu arıyorlar ya da en kısadan maddi imkanlara kavuşarak zenginleşmek hayalleri mi daha baskın?

Bu şu an sadece bizim ülkemizle de alakalı değil. Ne yazık ki tüm dünya maddiyat üzerine ilerliyor. Dolayısı ile manevi hazlardan ziyade maddi planlar yapıyor insanlar. Bununla ilgili bir test ya da istatistiğim yok ama gördüğüm kadarıyla genelde tıp fakültesindeki çocuklar, yani benim kendi öğrencilerim biraz daha manevi tatminle ilgili, hasta tedavisi ile uğraşmaya çalışan gençler. Biliyorsunuz, doktorluk fedakarlık isteyen bir meslek, bu mesleğin içinde olduğunuz zaman, eğer hakkıyla da yapıyorsanız,  bir kere gündelik hayatınız bitiyor, aile hayatınız etkileniyor. Ama gençlere ne seçsinler diye fikrimi soracak olursanız, ben hayata bir kere daha gelseydim kesinlikle yine tıbbı seçerdim. Gençlere tavsiyem kesinlikle, eğer babanızın çok parası yoksa ve orta halli bir aileden geliyorsanız, en azından diğer mesleklere göre ortalama üstünde bir geliriniz olabiliyor, hayat standardınız daha yüksek olabiliyor. Bunun haricinde, insanların saygısını kazanabiliyorsunuz. Sevgi gösteriyorlar, sizi aileden biri olarak görüyorlar. Size hocam diyebiliyorlar, sözünüze güveniyorlar. Dolayısıyla, bunun ötesinde, insan ile uğraşıyorsunuz. Ben kendimi mühendis olarak düşünemiyorum. Bir makinenin ya da bilgisayarın başında saatlerce uğraşmak bana göre olmadığını düşünüyorum. Mesleğimizde hasta ile konuşuyorsun, hasta ile interaktif bir iletişimin oluyor. Beraber dertleşiyorsun, ailesini tanımaya başlıyorsun. Sosyal yapısını tanımaya başlıyorsun.  Gençlere benim tavsiyem mutlaka, tıbbı  tercihlerinde üst sıralara eklesinler.

 

Bizlere  vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz şeyler var mıdır?

Sadece şunu söyleyeceğim, biz Allah’ın evinde kiracıyız. O yüzden herkes edepli, adaplı otursun. Doğru düzgün insanların hakkına riayet ederek yaşayıp bu yaşamdan öyle çekip gitsinler. Teşekkür ederim.

  Bizi sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.

İŞTEİLHAM
REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
%d blogcu bunu beğendi: